282 üst
Tekirdağ
DOLAR32.34
EURO34.879
ALTIN2393.5

AY, ÇORLU’DA BASIN MENSUPLARIYLA BULUŞTU

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
AY, ÇORLU’DA BASIN MENSUPLARIYLA BULUŞTU
Abone ol
Genel Başkanımız Rafi AY, Çorlu’da Basın Mensuplarıyla Bir Araya Geldi

Genel Başkanımız Rafi AY, Çorlu’da, basın mensuplarıyla bir araya geldi. 17 Ağustos 2023 tarihinde gerçekleşen basın toplantımıza HAK-İŞ Tekirdağ İl Başkanı, Öz Gıda-İş Sendikası Çorlu Şube Başkanı Cüneyt Aydın, Hizmet-İş Sendikası Trakya Şube Başkanı Aykut Aktemur, Öz Sağlık-İş Sendikası Tekirdağ Şube Başkanı Elif Sağlam, Öz Sağlık-İş Sendikası Kırklareli Şube Başkanı İbrahim Arı, Öz Sağlık-İş Sendikası Edirne Şube Başkanı Emre Promet, Genel Başkan Yardımcılarımız Muzaffer Birdoğan, Samet Ceylan, Genel Sekreter Yardımcımız ve Çerkezköy İlçe Başkanımız Bünyamin Bayır, Çorlu Şube Başkanımız Engin Osmanoğlu, Çorlu Şube Sekreterimiz Canan İşbilen, Çorlu Şube Mali Sekreterimiz Aleyna Avcı, Çorlu Şube Teşkilatlandırma Sekreterimiz Erdi Geceyatmaz, Çorlu Şube Eğitim Sekreterimiz Hüseyin Cılız ile bölgeye bağlı işyerlerinden işyeri sendika baş temsilci-temsilciler ve basın mensupları katıldı.

Çok sayıda basın mensubunun yoğun ilgi gösterdiği basın toplantımızda Genel Başkanımız Rafi AY, tekstil sektörünün ve tekstil emekçilerinin içinde bulunduğu durum ile çalışma hayatının sorunları hakkında açıklamalarda bulundu.

“Bugün Çorlu’da HAK-İŞ’e bağlı sendika başkanları ile karşınızdayız”

Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşundaki 30 firmasıyla, bugün Türkiye'deki istihdamın yüzde 60’ına yakınını karşılayan, Çorlu’da sizlerle buluşmanın keyfini yaşıyoruz. Bugün burada sadece Öz İplik İş Sendikası olarak  değil, HAK-İŞ Konfederasyonumuza bağlı Trakya'daki tüm sendikalar, il başkanlarımız da burada ile karşınızdayız.  Bildiğiniz üzere biz tekstil sektöründe örgütlü bir sendikayız. Özellikle tekstil sektöründe ve genel anlamda biz emekçilerin yaşadığı sıkıntılar var. Bunları sizlerin aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak isterim.

“Tekstil sektörünün neredeyse yüzde 35’e yakın kısmı deprem bölgesinde yaşıyordu”

Türkiye geçtiğimiz Şubat ayında ağır bir deprem yaşadı. 10’dan fazla ilimizi bir ilimizi kapsayan bu deprem gerçekten tüm insanlığı etkilerken özellikle sektörümüz de çok ağır yara aldı. Tekstil sektörünün neredeyse yüzde 35’e yakın kısmı bu illerde yaşıyordu. O anlamda sektörümüz depremden çok etkilendi. Burada acı olan insanların can kaybıydı. Buradan bir kez daha hayatını kaybedenlere, emekçilere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

“Bir işyerinde sendika varsa afet gibi durumlarda hızlıca koordine olunabiliyor”

Öz İplik İş Sendikası olarak depremin yaşandığı andan itibaren hızlıca organize olduk. Ankara merkezimizde bir koordinasyon ekibi kurduk. Ve hızlıca üyelerimizin bulunduğu illerde ki üyelerimizin durumunu öğrenmeye çalıştık. Sonrasında temel ihtiyaçlarını temin ederek bölgeye kurduğumuz koordinasyon ekibiyle gönderimini sağladık. AFAD'tan sonra bölgeye giren ilk sivil toplum kuruluşu Öz İplik İş Sendikasıydı. Allah bir daha böyle bir afet yaşatmasın ancak, bu afette dahi gördük ki sendikalı olmak çok önemliydi. Bir işyerinde sendika varsa koordine olmak o kadar kolaylaşıyor ve üyesinin zor zamanına hızlıca yetişebiliyorsunuz.

“Kalıcı konutların yapım sürecinin hızlandırılmasını istiyoruz”

Depremin yaraları şu anda yavaş yavaş sarılıyor. Tabii insanlar geçici konteyner kentlerde yaşıyorlar. Üyelerimiz de bu şekilde hem işlerine gidiyorlar, hem konteyner kentlerde yaşıyorlar. Ama bu yaraları bir nebze daha sarmanın yolu kalıcı konutlardır. Kalıcı konutlarının hızlandırılmasını istiyoruz. Bu anlamda biz de uluslararası bir çağrı yaptık. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla beraber üyelerimiz ve tekstil çalışanları adına kalıcı konutlar yapmak üzere çeşitli projeler hazırladık. Bu çalışmalar tabii ki bu kayıplarımızı geri getirmeyecektir. Ama kalanlar için bir nebze de olsa dertlerine derman olacaktır. İnşallah böyle kötü bir durumu bir daha ülke olarak yaşamayız.

“Tekstil sektörünün sorunları için tüm taraflarla bir araya gelmeliyiz”

Tekstil sektörüyle ilgili maalesef şu anda gerçekten sıkıntılı bir süreç var. Tabii bu yaşadığımız sıkıntılı süreçler sektöre kademe kademe yansısa da bunun nedenleri var. Bunun çözümü var. Bu anlamda biz hem nedenlerini söylüyoruz, hem de çözümlerini de öneriyoruz. Biz sizler aracılığıyla çağrı yapıyoruz.  Ancak burada Öz İplik İş Sendikasının tek başına hareket etmesi yetmiyor. Diğer işçi sendikaları, diğer işçi kuruluşları, işveren kuruluşları, devlet yetkilileri de bir araya gelmeli. Bu sıkıntının çözülmesinin yöntemi hepimiz bir araya gelip sektörün sıkıntılarını konuşmalıyız.

“Türkiye, tekstil konusunda maalesef daha az tercih edilebilir bir ülke haline geldi”

Biz uluslararası markalara üretim yapan fason bir ülkeyiz. Yani uluslararası markalar bize ve diğer dünyadaki tekstil yapan ülkelere sipariş geçiyorlar, biz onlara üretim yapıyoruz ve ürünleri gönderiyoruz. Özellikle Avrupa'daki tüketicilere gönderiyoruz. Ama dünyada yaşanan genel resesyon, Avrupa'daki uzun süredir ilk defa yaşanan enflasyon üreticinin, tüketicinin tabii ki buradaki harcama şekli en kolay vazgeçebileceği giyim olduğu için oradaki pazardaki daralma ve yine bununla beraber Türkiye'de yaşadığımız kur politikası maalesef dünyada yaşanan enerjideki enflasyon gibi birçok etken ile Türkiye'nin artık tekstil konusunda daha az tercih edilebilir bir ülke haline geldi. Bugün belki bunu yavaş yavaş hissediyoruz ama eğer tedbirler alınmazsa önümüzdeki dönem bu acı reçeteyi daha da göreceğiz.

“Tekstil emekçilerinin işini kaybedebileceği endişesi taşıyoruz”

SGK kayıtlarına bakıyoruz, yıl içerisinde tekstil sektöründe 564 tane iş yeri kapanmış. 153 bin kişi işten çıkarılmış. Biz tekstilde bir buçuk milyon istihdamı olan bir sektörüz. Ama işten çıkan emekçilerle beraber istihdam kaybını görüyorsunuz. Bakın tekstil istihdamı en yüksek sağlayan sektör. Sadece tekstil değil yan kuruluşlarıyla beraber bu böyle. Bizim araştırmalarımıza göre 4 milyona yakın bir istihdam sağlıyor sektör. Bu ülkede 16 milyon SGK'lı var. 16 milyonun dörtte birini neredeyse tekstil ve tekstille bağlantılı iş kolları sağlıyor. O yüzden tekstil vazgeçilmez bir sektör. Yirmi milyar dolar ihracatla bu ülkenin ekonomisine katkı sağlıyoruz. Biz üretiyoruz. Biz katma değer yaratıyoruz. Tarladan pamuğu alıyoruz. Ve onu nihai ve kaliteli bir ürün haline getirerek bunu piyasaya sunuyor bizim sektörümüz. Bunu yapan tekstil işçileridir. Bu katma değeri oluşturan tekstil çalışanları, tekstil emekçileri. Bu anlamda tekstil emekçilerinin işini kaybedebileceği endişesi taşıyoruz.

“Markaların daha ucuz üretim için başka ülkelere gitmemesi için tedbir alınmalı”

Uluslararası markalar daha ucuz iş gücünün olduğu, daha ucuz enerjinin olduğu diğer ülkelere artık siparişlerini göndermeye başladılar. Bunun için de tedbir almamız gerekiyor. Onlar kendi karlarını düşünebilirler. Ama tekstilde ucuz emek, ucuz iş gücü aslında sürdürülebilir bir şey değil. Emekçiyi burada bir enerji maliyeti, bir diğer bir ürün maliyeti gibi görmek çok yanlış. Çünkü o ürüne katma değeri katan o ne o ürün, ne o enerji, o ürüne katma değeri katan tekstil emekçisi. O yüzden ucuz iş gücüne, ucuz emekçiliğe karşıyız. Bunun için de mücadele etmeye, savaş vermeye devam edeceğiz.

“Gençlerin tekstil sektörüne girmesi için mücadele etmemiz lazım”

Gençler için hizmet sektörü biraz daha cazip hale geliyor. Bunun birçok nedeni var. Ama biz bu sektörde emekçileri temsil eden, biz bu sektörde katma değeri fark eden, biz bu sektörde ülkenin ekonomisine katkı verdiğini bilen kişiler olarak tekstil sektöründeki özellikle kaliteli eleman, kalifiye eleman ya da gençlerin bu sektöre girmesi için elimizden geldiğince mücadele etmemiz lazım.

“Vergi de adaleti için çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı”

Biliyorsunuz asgari ücretin üzerindeki vergi kaldırıldı. Asgari ücret üzerinde vergi yok. Ama asgari ücretin üzerinde bir ücret alırsanız maalesef ki kazancınızın büyük bir kısmı vergiye gidiyor. Şimdi bizler sendikayız. Toplu sözleşme yapıyoruz. Doğal olarak asgari ücretin üzerinde toplu sözleşmeler yapıyoruz. Ve asgari ücretin üzerinde yaptığınız tüm kazançlar maalesef ki vergiye gidiyor. O zaman sendikalı toplu iş sözleşmeleri yerleri cezalandırmış oluyorsunuz. Biz vergi adaleti sağlanmasını istiyoruz. Çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınmasını istiyoruz.

“Vergi dilimleri asgari ücrete paralel artmalı”

Asgari ücret her arttığında vergi dilimleri de onunla paralel artmalı. Ama son on beş yılda asgari ücretle vergi dilimlerinin artış oranı yüzde 125.19. O yüzden emeğin üzerindeki bu vergi yükünün bir an önce kalkması gerekiyor. Vergi dilimleri için bizim bir teklifimiz var. Biz emek tarafıyız. Emeğin üzerinde bu kadar ağır vergi yükü olur mu? Bizim hesaplarımıza göre en alt limit yüz seksen iki bin lira olmalı. Yani birinci vergi dilimiyle, ikinci vergi dilimi arasına geçiş yetmiş bin lira değil, yüz seksen iki bin lira olmalı. Yine bu konuda bir teklifimiz var. Biz diyoruz ki özellikle gelir vergisinin ilk iki dilimi daha düşük tutulmalı. Daha basit tabirle biz çalışanlar önceden daha önceki süreçlerde ikinci vergi dilimine son iki ayda giriyorduk. Yani Kasım ve Aralık aylarında giriyorduk. Şimdi dördüncü beşinci aylarda girmeye başladık. Ve ondan sonra yüzde yirmi vergi dilimleriyle kazançlarımız Maalesef daha da düşmeye başladı.

“Emekçiler harcamalarını zaruri giderlerini vergiden düşebilmeli”

Bir de dolaylı vergiler de arttırıldı biliyorsunuz. Zaruri ihtiyaçlarımızın üzerindeki vergiler. Işte biz markete gittiğimiz zaman temizlik ürünü alıyorsak, çocuklarımızın okul ihtiyaçlarını karşılamak için gidip kırtasiye ihtiyacı vs. karşılıyorsak bunun üzerindeki vergiler de arttırıldı. Yani her halükarda emekçinin üzerindeki hem direkt vergi hem dolaylı vergiler arttırılmış oldu. Siz direkt vergiyle direkt vergi kesintisiyle çok yüksek vergi ödüyorsunuz. Fakat o yetmiyor. Bir de kazancınızın üzerindeki harcamanızdaki vergiler de arttırıldı. Maalesef emeğin üzerindeki vergiler çok yüksek. Doğal olarak bu vergilerin arttırılması, sektörleri maalesef kayıt dışılığa da iter.

Türkiye'de total kayıt dışı yüzde 26-30 arasında. Aslında bu rakamlar on yıl önce yüzde 45’lerdeydi. İyi bir seviyeye gelmişti. Biz Öz İplik İş Sendikası olarak kayıt dışıyla ilgili de birçok mücadele verdik. Birçok proje hazırladık. Bu projelerle beraber devletin teşvikleriyle beraber bu yüzde 26  hatta yüzde 25’li rakamlara kadar gelmişti. Ama bu şekilde vergi yüküyle tekrar bu kayıt dışını teşvik edilmiş olur.

O yüzden buradan sesleniyorum. Lütfen bu emeğin üzerindeki vergi yükünü hem direkt vergi yükünü, hem dolaylı vergi yükünü alalım. Mesela işverenseniz tüm harcamalarınızı vergiden düşebiliyorsunuz. Ama biz emekçiler maalesef bunu yapamıyoruz. Bizim zaten lüks bir harcamamız yok. Öyle bir imkânımız da yok. Ama çocuğumuzun kırtasiye ihtiyacı ya da  evimize getirdiğimiz temizlik ihtiyacı, evimizin gıda ihtiyacı bu tür harcamaları da biz de kendi vergimizden düşmek istiyoruz.

Vergi adaleti bu ülkedeki tüm dinamiklerin tekrar adil bir sistem üzerine oturmasını sağlayacaktır. Bu anlamda biz çeşitli çalışmalar yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz. Sizler vasıtasıyla da sesimizi duyurmaya devam edeceğiz

“Sürdürülebilirlik birimini kurmuş ilk ve tek sendikayız”

Öz İplik İş Sendikası olarak sürdürülebilirlik birimini kurmuş ilk ve tek sendikayız. Sürdürülebilirlik aslında her şeyi kapsıyor. Yani sadece tekstil sektörünü sürdürmüyor. İşte yeşil dönüşüm, sayısal dönüşüm bunun gibi birçok şeyi kapsıyor. Aslında biz uluslararası markalarla şu çalışmayı yapıyoruz. Özellikle boyahaneler ve yıkama fabrikaları bu yeraltı sularını kullanıyor. Bununla ilgili birçok çalışma yapılıyor. Ve projeler de yapılıyor. Biz de bu projelere dâhiliz. Sürdürülebilirlik birimimiz tüm projelerin içerisinde. Tabii ki öncelikle ekonomiden daha önemli olan sürdürülebilir bir dünya, yaşanabilir bir dünya. Çünkü bunlar olmazsa ne ekonominin bir anlamı var, ne dünyanın ne de sektörün. Hiçbir şeyin bir anlamı yok.

 

“Sürdürülebilirlik birbirimizle temiz üretim ve temiz dünya için tüm projelerin içerisindeyiz”

 

Ama tabii bunun yanında siz de biliyorsunuz ki son zamanlarda İstanbul'daki özellikle tekstil olsun, boya, boyahane olsun, deri olsun birçok firma Tekirdağ bölgesine geldi. Bu devletin planlaması ve teşvikiyle alakalı bir şey. Konfeksiyonlar Güneydoğu'ya gidiyor, teşvikten dolayı. Çünkü onların su ihtiyacı yok çoğunun, ya da daha az ama özellikle altyapıya ihtiyacı olan firmaların birçoğu bu bölgeye geldi. Çerkezköy'de göreceksiniz yakında yeni organize bölgeleri kurulacak. Oraya da gelecekler. Bu konulara dikkat çekmek yetmiyor. Oturup üzülmek yetmiyor. Biz sürdürülebilirlik birbirimizle projelerin içerisindeyiz. Sadece bunu Türkiye'de yapmıyoruz. Uluslararası markalarla da yapıyoruz. Uluslararası markalar şöyle bir şey yapıyorlar. Diyorlar ki siz bu ürünü kaç kilogram suyla yıkadınız? Yüz kilogram. Hayır diyor. Elli kilogramla yıkarsan senden alırım diyor. Onlar bizden daha duyarlı. Karbon ayak izi ve su ayak izini takip ediyor markalar artık. Ne demek karbon ayak izi? Diyor ki sen bu ürünü yaparken ne kadar karbon salınımı yaptın? Bunun dahi ölçümünü yapıyor. Sen bu ürünü üretirken ne kadar su kullandın? Su ayak izi diyorlar. Yani pamuğu ne kadar suyla suladığından tutun,  ürünü ne kadar suyla yıkadığına kadar. Markalar bu konuda hassas. Ama bunu uluslararası markalara yapıyor. Peki biz sadece uluslararası markalara üretim yapmıyoruz değil mi? İç marka, iç piyasaya da yapıyoruz. O anlamda bence herkesin duyarlı olması lazım. Biz duyarlıyız, hazırız, birçok projenin içerisindeyiz. Destek olmaya da devam edeceğiz.


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
’Yerli ve milli hibrit ayçiçeği tohumu, kuraklıktan en az etkilenen tohum oldu’Önceki Haber

’Yerli ve milli hibrit ayçiçeği tohumu,...

Edirne’de 295 kaçak elektronik sigara ele geçirildiSonraki Haber

Edirne’de 295 kaçak elektronik sigara el...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar